İnsanoğlu, sosyal bir varlık olarak doğar ve bu doğumdan itibaren toplumun dinamiklerine bağlı olarak gelişir. İçinde bulunduğumuz toplumdan, arkadaşlarımızdan, ailemizden ve çevremizden aldığımız onay, kendimizi değerli ve kabul görmüş hissetmemiz açısından büyük bir öneme sahiptir. Peki, onay arayışı neden bu kadar derin bir ihtiyaçtır? Onay aramak, yalnızca bireysel bir davranış mı, yoksa daha geniş bir toplumsal durumu mu yansıtır? Bu yazıda, onay arayışının psikolojik ve toplumsal yönlerini, burada hissettiğimiz duyguları ve bu duyguların nasıl şekillendiğini inceleyeceğiz.
İlk olarak, onay arayışının psikolojik temellerine bir göz atalım. İnsanlar, çocukluk dönemlerinde ailelerinin onayını almak için çeşitli yollar denerler. Bu, bebeklikten itibaren başlayan bir döngüdür; severek bakan, gülen yüzler gördükçe çocuk kendine olan güvenini geliştirir. Psikologlar, bu durumun ‘onay ihtiyacı’ olarak adlandırıldığını belirtmektedir. Özellikle çocukların kendilerini ifade etme şekilleri, toplumsal normlarla şekillenir. Eğer aile içinde sürekli olarak 'doğru' davranış teşvik edilirse çocuk bu davranışları benimserken, aynı zamanda sosyal ilişkilerinde de benzer bir onay arayışına girecektir.
Ergenlik dönemine geçişte, arkadaş grup dinamikleri ve sosyal kabul, onay arayışını daha da pekiştiren unsurlar haline gelir. Genç bireyler, kimliklerini bulma çabası içinde hem içsel hem de dışsal faktörlerle şekillenirler. Bu aşamada arkadaşlarının onayını almak, gençlerin kendilerini değerli hissetmeleri açısından kritik bir rol oynamaktadır. Ancak, bu durum bazen kişilik bozukluklarına veya anksiyete gibi psikolojik sorunlara yol açacak kadar ileri gidebilir. Kendi değerini başkalarının görüşlerinde bulan bireyler, toplumsal baskıdan etkilenerek sürekli olarak onay arayışında bulunabilirler. Bu da kendine güveni zedeleyebilir ve bireyin psikolojik sağlığını olumsuz etkileyebilir.
Dünya genelindeki toplumsal normlar, bireyin onay arayışını doğrudan etkileyen unsurların başında gelir. Özellikle sosyal medya çağında, bireylerin seçimleri ve yaşam tarzları sürekli olarak başkaları tarafından değerlendirilmekte ve bu değerlendirmelerde onay ihtiyaçları belirgin bir şekilde görülmektedir. Günlük yaşamda yaşanan bu sürekli gözlem, bireylerin kendi kimliklerini nasıl tanımladıkları konusunda karmaşıklıklar yaratmaktadır.
Örneğin, sosyal medyada paylaşılan her fotoğraf veya düşünce, bir topluluk tarafından beğenilme, yorum alma veya paylaşılma ihtiyacını doğurur. Bu durum, bireylerin “ne düşünülüyor?” kaygısını artırır ve kişinin içsel huzurunu etkileyebilir. Beğenilme kaygısı, bireylerin daha fazla çaba göstermesine ve sosyal ilişkilerde sürekli bir performans sergilemesine neden olabilir. Toplum içinde kabul görme arzusu, bireysel ifade özgürlüğünü sınırlayarak bazı durumlarda kendimizi olduğumuz gibi ifade etme yeteneğimizi de etkileyebilir.
Sonuç olarak, içimizdeki toplumun sesleri, onay arama ihtiyacımızın çok derin ve karmaşık kökleri olduğunu gösteriyor. Kendimizi değerlendirdiğimizde, bu arayışın hem bireysel hem de toplumsal dinamiklere sıkı sıkıya bağlı olduğunu anlamalıyız. Onay almak, yalnızca bir onur meselesi değil, bireylerin sağlıklı bir psikolojik gelişim göstermeleri için gerekli bir unsurdur. Ancak, bu onay arayışını dengelemek, bireylerin kendi değerlerini fark etmeleri açısından büyük bir önem taşımaktadır. Umarız, bu yazı, onay arayışının karmaşık yapısını anlamanızda yardımcı olmuştur.