İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, son günlerde kamuoyunun gündeminden düşmeyen bilirkişi davasında, duruşmaya katılmama kararı alarak dikkatleri üzerine çekti. İmamoğlu, hukuki süreç ve mahkeme kapısında yaşanan belirsizliklerin yanı sıra duruşmaların içerdiği tartışmalarla da gündeme gelmeye devam ediyor. Hukuk sistemi içinde tarihî bir yer edinen bu tür davalar, birçok açıdan vatandaşların ve siyasetçilerin ilgisini çekiyor. Bu yazıda, İmamoğlu'nun bilirkişi davasındaki durumu, alınan kararın nedenleri ve toplumsal yansımaları masaya yatırılacak.
Ekrem İmamoğlu, 2021 yılında yapılan bir belediye ihalesi sonrasında yaşanan olaylarla ilgili olarak sorgulanan şahıslar arasında yer alıyor. Davanın temel noktalarından biri, ihaleyle ilgili şüphelerin giderilmesi ve doğru bilgiye ulaşılması amacıyla seçilen bilirkişi raporları. Ancak, bu süreçte İmamoğlu ve ekibi, sürecin adil yürütülmediğini düşünerek mahkeme sürecine karşı stratejik bir hamle yaptı. İmamoğlu’nun avukatları, davanın taraflarının katılımının adil bir yargılama gerçekleştirilmesi için gerekliliğini vurgulamış ancak yine de duruşmaya katılmama kararı alınmıştır. Bu durum, hem mahkeme salonunda hem de kamuoyunda büyük yankı bulmuş durumda. Duruşmaya katılmama kararı, onun siyasi duruşunu net bir şekilde ortaya koyarken, mahkemenin işleyişine ve tarafsızlığına dair eleştirileri de beraberinde getirdi.
Bilirkişi davasının durumu, yalnızca hukuki açıdan değil, aynı zamanda siyasi bir tartışma konusu olarak da öne çıkıyor. İmamoğlu’nun kararının ardından sosyal medya platformlarında büyük bir tartışma baş gösterdi. Bazı vatandaşlar, İmamoğlu’nun bu kararını cesaretle yorumlarken, diğerleri ise bunun bir kaçış yolu olduğunu savundu. Siyasi analistler, İmamoğlu’nun duruşmaya katılmama kararını bir tür pasif direnç olarak değerlendiriyor. Bu kararın, İmamoğlu’nun kamuoyundaki konumunu nasıl etkileyeceği ise tam bir muamma. Zira, İmamoğlu’nun destekçileri, onun bu duruşunu cesur bir adım olarak görürken, muhalefet cephesi ise bu durumu savunmasızlık olarak nitelendiriyor. Her iki taraf da İmamoğlu’nun bu süreçte hedef alındığını savunmakta. Ancak, genel kamuoyu açısından bu dava, İstanbul’un yerel yönetimi ve Türkiye’nin siyasi dengeleri üzerindeki etkisiyle ayrı bir önem arz ediyor.
Bilindiği üzere, İmamoğlu’nun siyasi kariyeri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimindeki üstün başarısıyla başlamıştı. Ancak, bu tür hukuki süreçlerin sürekli bir şekilde onun üzerinde baskı oluşturması, gelecekteki siyasi planlarını da etkileyebilir. Duruşmaya katılmama kararı, onun açısından bir strateji olabileceği gibi, toplumsal bir yanıt verme biçimi de olabilir. Bu durum, İmamoğlu’nun partisini ve destekçilerini nasıl motive edeceğini, ve toplumda oluşan algıları da etkileyebilir. İmamoğlu’nun avukatları, katılmama kararının gerekçelerinin arkasında durduklarını ve ihtiyaç duyulması halinde daha sonraki süreçlerde bu meselelerin mahkemelerde ortaya konacağını ifade ediyorlar.
Sonuç olarak, Ekrem İmamoğlu ve ekibi, bu dava sürecini sadece bir mahkeme boyutuyla değil, aynı zamanda siyasi bir mücadele alanı olarak görmekte. Bilirkişi davası, sadece bir yargı süreci olmanın ötesinde, İstanbul'daki siyasi dinamiklerin nasıl şekillendiğini gözler önüne seriyor. Bu nedenle, İmamoğlu'nun duruşmaya katılmama kararı, ilerleyen günlerde hem İstanbul siyasetinde hem de Türkiye’nin genel siyasi atmosferinde önemli yansımalar yaratabilir. Bu noktada değerlendirmelerin ve yorumların sürmesi kaçınılmaz görünmekte. İlerleyen süreçte İmamoğlu ve ekibinin nasıl bir yol izleyeceği, bu siyasi mücadelede belirleyici olmalıdır.